~Can
Turkish Industrial Design Students in India
Thursday, December 15, 2011
3. Gün (Delhi)
~Can
Monday, October 17, 2011
2. Gün (Delhi)
Kızlar odayi terk ettikten sonra duş alıp biraz yol yorgunluğumuzu giderdik. Daha sonra evin altında olan Amit'in ofisine ugradik ve ondan Delhi uzerine tavsiye aldik. Metro ile Qutab Minar'a gittik. Ancak metro istasyonunun isminin Qutab Minar olmasına rağmen, metro Qutab Minardan 1.5 km uzaktaydı. Rickshawa binmek zorunda kaldık. Richshaw şöförü tarafından alıkoyunulup bir hediyelik eşya ve bilimum Hint elbiselerinin satıldığı 'Jaipur' isimli bir dükkana götürüldük. İçeride ne ürünleri ne de fiyatları beğenmeyip çıktık ve biz zaten Jaipur'a gidicez dedik. Rickshaw şöförü, ki bizi dükkana götürene kadar çok mutluydu, dükkandan bir şey almadan çıkınca alamayacağı komisyondan ötürü suratsız bir şekilde yola devam etti. Qutab Minar'a gidip biraz orada vakit geçirdik. Daha sonra kıyafet alisverişi yapmak icin Sarojini Nagar'a gittik. Havanın korkunç sıcağından ötürü başka bir yere gidelim diyip metroya binmeyi bahane ettik. Metroyu beklerken kapılarının cok hızlı kapanması üzerine, Özge ve ben içeri yetişemedik. Bunun üzerine Görkem ve Açelya bir sonraki durakta bizi beklemek durumunda kaldı. Dışardan bakıldığında tam 'aptal beyaz turist' olmuştuk. Metro içindeyken Sarojini Nagar'a gitmekten, nasıl gidildiğini algılayamadığımızdan vazgeçmiştik ancak tüm bu yanlış inme binme sayesine Sarojini Nagar yazan okları bulduk ve oraya gittik.
Sarojini Nagar (kod adı Eminönü) sonrasında metroya binip merkezde indik ve oradaki tourist infodan bilgi alıp yemek yiyecek güzel yer tavsiyesi aldık. English Dairy isimli mekana gidip thali (tabldot) menu aldik. Bu sayede Özge de ilk Hint yemeğini yemiş oldu. Pune'de yediklerimizden çok daha iyiydi. Yemek sonrası CoffeeCafeDay'de kahve icip eve geri döndük. Ilk gittiğimiz yerde tuvalet çalışmadığından Amit'ten bize baska bir yer ayarlamasını rica ettik yoksa otel bulma çabalarına girişecektik ki Amit bize baska bir yer ayarlayacağını söyledi.
Metroya binip döndüğümüzde bize bir ofisin boş bir odasını ayarladığını gördük. Boş dediysem de, gerçekten boş, ne koltuk ne yatak, bir tane sandalye ve eski dosyalar. Koltuk ayarlicağını söyledi biz de en azindan tuvalet calisiyor diyip pek umursamadik. Tuvalet çalışıyor dediysem de, girişi dışarıdan olan, evyenin yarısının kırık olduğu ve toplam 1 metre kareye sığmayan bir yerdi. Yukarı çıktık ve duş alıp tekrar dışarı çıkmaya hazırlandık.
Görkem'in Notu: Özge ile ofise geri döndükten sonra, bizi kapıda karşı komşumuz olan yaşlı bir teyze karşıladı. Ve kapıyı yüzümüze kapattı. Sırasıyla tuvalete gittik. Tuvalette ışık olmadığından dolayı geri döndüm.Özgeyle kaldığımız yerin saçmalığından dem vururken, garip konuşmalar duymaya başladık. Bu sırada duvarda bulunması gereken sıva komple yere düştü. Özge sigara içmek üzere dışarı çıktı. Ve beni çağırdı. Dışarıda gördüğü mızrak motiflerinin satanizmle ilgili olup olmadığını sordu. Kapıda dilini çıkaran korkunç maskı da göstermesiyle yap-boz tamamlanmıştı.
~Can
Thursday, September 29, 2011
1.Gün (Pune-Delhi treni)
Sailesh bizi tren istasyonuna bıraktı. Pune sokaklarini ilk kez bu kadar bos gormustuk o gece. Sabah 4'te kalkması gereken tren için saat 3'ten itibaren istasyondaydik. Tren istasyonunda ve dışında herkes altlarına battaniyeyi almış uyuyordu. Aralarından kendilerine basmadan geçerken bize ilgi dolu gözlerle bakmaya başladıklarını gördük. Kapali bir dükkan onune bavullarimizi koyup uzerlerinde oturarak beklemeye başladık.
Goa'daki Vasco istasyonundan kalkıp Delhi'ye giden trenimiz saat 4'e10 kala istasyona yanaşti biz de içeri girip yerlerimizi bulduk. Ac 3-tier kompartmanında kalıyorduk. Klimalı ve 3 tane ustuste yatakli bir kompartman olan ac 3tier tum gece klimasi ile bizi üşütse de, en azından rahatsız değildi. Kompartımana girdiğimizde Bir teyze uyuyordu sadece ve teyze 26 saatlik yol boyunca sadece 2 defa tuvalet molası verdi ki biz trene binmeden önce de uyuduğunu varsayarsak, kadının uyku potansiyeli bizi epey şaşırttı.
Sabah uyandiğimizda bize oglen yemeği siparişimiz soruldu. Menude ya 'veg' ya da 'non veg' seçeneği var. 'Non veg' menusu istedik. Bir kaç saat sonra, saat 1 gibi chicken briyani geldi. Tavuk epey guzeldi ama pilav onu karsilayacak kadar degildi.
26 saatlik tren yolculugunda sıkıntıdan uyuduk, muhabbet ettik ya da müzik dinledik.
Aksam yemeğimizi de kompartimanimizdaki fare ile yaptiktan sonra uyuduk.
Before we have left the house, we have said our farewells to Çağrı and Anette. Çağrı was so disappointed on us leaving, he started to cry in the corner. We didn't wanted to make him even worse so we left quickly. On the night that connected thursday to friday, Saliesh took us with the car. While going we realized that Çağrı is running next to the car saying 'Don't go!'.
Saliesh left us in the train station. That night was a first for us to see the Pune streets so empty. Our train was supposed to leave at 4 but we started waiting at 3 o'clock. Inside and outside the trainstation, everybody was lying down with a blanket under them. It was quite hard to walk next to them with out waking them up. While walking so carefully we have realized the looks on us. We have putted our luggage in front of a closed shop and sitted on them.
The train which started from the Vasco Station in Goa and supposed to go to Delhi, arrived to Pune at nearly at 4 o'clock. We have entered inside and found our seats. We bought our tickets from the AC 3tier which is a compartment with 6 beds and an air condition inside. Even though we have felt cold the entire night, at least the bed wasn't uncomfortable. When we have entered our compartment, we have seen a senior lady who was sleeping and except for the 2 bathroom brakes she has never moved and slept for 26 hours. Counting the times we haven't seen, her sleeping potential has suprised us.
In the morning they have asked what we want to eat, 'veg' or 'non veg' menu. We all ordered 'non veg'. After a couple of hours, we had a Chicken Briyani menu. The chicken was really tasty but the rice wasn't that good enough.
In the whole 26 hours of train, we have either talked, listened music or slept out of boredom.
After having our dinner with the mouse in our compartment, we have slept.
~Can
Thursday, August 18, 2011
Kuzeye gittik gelcez
Today was our last day in the office. We celebrated it with drinking Raki. Everything about North will be posted after first of september because we won't have any internet.
Wednesday, August 17, 2011
Goa
Hızlı ve Hintli: Goa Drifti from stajagittikgelcez on Vimeo.
Saat 10.50’de Goa’ya girdik. Sunil sınırda 550Rs(21.6TL) para istediklerini söyledi. Fişe baktığımda 200Rs(7.8Tl) yazıyordu, gerisini sorduğumda, Hint polisinin rüşvet aldığını ve sistemin çok bozuk olduğundan bahsetti. Ben hala kendisinin de cebe para attığını düşünüyorum ama beni anlayacak kadar İngilizcesi yoktu.
Anette’i Baga Beach’teki hoteline bırakıp, Anjuna’ya, kendi hostelimize yola koyulduk. İndikten sonra Sunil’in ben burda bekliyorum demesi üzerine fark ettik ki metre hala çalıştığı için arabayla bir yere gitmiyordu ve başımızda kalarak sürekli bir gidiş saati soruyordu ve üzerine hangi öğündeysek onu söyleyerek ‘me-lunch-hungry’ ya da ‘me-dinner-hungry’ diyerek para istiyordu.
Kuzeye gidişimiz için bir biletimiz olmadığından tüm bir hafta Pune-Delhi arası trenlerle kafayı bozmuştuk, ancak hiç birinde yer yoktu. Ofistekiler de bize Yabancı turist kotasını ya da Tatkal kotasını tavsiye ettiler. Yabancı turist kotası, sadece pasaportu olan turistlerin, trenin kalkış noktasından bilet almalarına yarayan bir yöntem. Tatkal ise, tren kalkış gününden 2 gün önce açılan bir kota, acil durumlar için. Pune’deki iki adet tren istasyonuna da gittik ve Yabancı turist kotasının sadece trenin kalkış yerinde olduğunu söylediler. Goa SF Express treni, Goa’dan kalkarak, Pune’den geçerek, Delhi’ye varıyor. Hazır Goa’dayken bilet almaya buraya gidelim dedik. Tek sorun, bizim başlangıç durağını Madgaon zannetmemizdi. Öncelikle Madgaon’a gittik, ki bu hostelimize yaklaşık 60km uzaklıkta bir yer ve şoför dahil hiç birimiz yolu bilmiyordu. Daha sonra oradan bizi Vasco De Gama tren istasyonuna yönlendirdiler. Sonunda alabildiğimiz 1230Rs(48.3TL) değerindeki biletleri için, neredeyse bir o kadar da taksi parası verip yarım gün harcadık. Ama değdi, artık kuzeye gidiş için biletimiz var.
Hostel civarlarına dönüp yemek yemeye gittik. Hiçbir yeri gözümüze kestirememiz yüzünden uzun süre yürüdük. Benim ayağımdaki FlipFlop’lar patlamasaydı, daha uzun süre de yürüyebilirdik muhtemelen. Avalon adında loş ışıklı ve az müşterili bir restorana girdik. Uzun süredik dalga sesi duymadığımızdan, sesler öyle tatlı geldi ki kulağa; ne yemeklerimizi 1 saat geç getirmeleri umrumuzda oldu, ne de ışıkların loşluğunda etrafı göremememiz.
Evershine Guest House’a döndüğümüzde odamızın önünde Kolombiyalı ve Amerikalı iki adet Hindistan’ı gezen kız ile bir iki saat muhabbet ettik. Kolombiyalı olan ürün tasarımcısı çıktı. Dünya küçük.
Ertesi gün, Ipad’den bulduğumuz kadarıyla kahvaltıya’a German Bakery’e gitmeye kadar verdik. Haritadaki yolu takip ediyorduk ki yağmur yağmaya başladı. Sıcak yağan yağmurun altında German Bakery’e vardığımızda fark ettik ki, orası bir süredir (görünüşe bakılırsa uzun bir süredir) kapalıydı. Biz de kendimizi sahile atmaya karar verdik. Sahile vardığımızda açık tek yer, Anjuna Beach’in sonunda gibi gözüküyordu, biz de oraya yürüdük. Mekana ulaştığımızda isminin Curlie’s olduğunu öğrendik ve içerisi epey kalabalıktı. Denize yakın bir masa bulup hemen kahvaltı ısmarladık. Baconlı omletler ve çikolatalı pankekimizle, ara sıra yağmurlu, ara sıra güneşli deniz manzaramızla, Goa’yı yavaş yavaş sevmeye başladık.
Öğlen yemeğimizi de orada kalamar ile yapıp Hostele geri gittik. Hostelde birkaç saat sızdıktan sonra akşam yemeğine Anjuna’da bir yerler aradık. Girdiğimiz ‘Eatopia’ isimli mekanda hepimiz noodle yedik. Ben acısızdır diye ismine kanıp ‘American Chopsuey’ yedim. Kırmızı renkli ve acılı bir noodle üzerine yumurta kırılmış olarak geldi. Açelya ve Görkem de Chicken Hakka Noodle yediler.
Yemek sonrası gene Curlie’s’e gitmeye karar verdik. Bu sefer hiç yer olmadığından biralarımızı alıp taşlara oturduk. Sürekli çalan Trans müzik ve dalgalar üstüste gelince ilginç bir müzik oluşturuyordu. Yağmurun çiselemeye başladığını fark ettiğimde kalkıp hemen bize bir masa buldum ve oraya oturduk. Yaklaşık 1 dakika sonra herkes sırılsıklam içeri kaçtı. Biz önce gelip masa kaptığımızdan ayakta kalmadık. Bunun üzerine çikolatalı ve muzlu pankek ısmarladık.
Otururken Umman’dan gelip Pune’de eğitim gören biriyle tanıştık ve bize Pune’yi gezdirebileceğini söyledi ancak son haftamızda ona ne kadar vakit ayırabiliriz, bilmiyorum.
Sabah uyanıp, Evershine’da hatıra fotoğrafı çektirip, Baga Beach’e, Anette ve Manish ile buluşmaya gittik. Britto’s cafe’de omlet ve sandviç yiyip yola çıktık. Sunil’in sürekli araba makaslaması ve virajlara gaza basarak girmesi zaman zaman bizi ürkütse de yapacak bir şey yoktu, sıkı tututunup bitmesini bekledik. Molamızı McDonald’s’ta verdik. Hindistan’ın İngilizlerden bağımsızlık günü olduğu için Hint bayrağı renklerine bürünmüş McDonald’s’ta, servis görevlileri Kurtalarla servis veriyordu. Çok beğendik, taktir ettik. Bizimkiler de önemli günlerde şalvarla sipariş alsınlar.
Saat 22.00’da toplam 1059.8 km yol yaptıktan sonra evimizin önüne geldik, Çağrı bize kapıyı açtı ve Sunil’in trafik canavarlığından kurtulmuş olduk.
Friday night, around 00.40, we have taken the pre arranged taxi to Goa. It was a Maruti Suzuki Swift that had 4 doors. Our driver Sunil was only able to talk in English in a very basic level. For the whole road, with the loud Indian pop music, constantly horning and passing the trucks one by one without any order, made us feel like in the car racing movies. Such as ‘Fast & Indian: Goa Drift’.
Around 10.50, we have entered Goa. Sunil said that the police asks for 550Rs(8.4€) in the border. When i looked at the bill it said 200Rs (3€). So i asked him why is it like that. He told me that Indian police is very corrupted and they take bribe. I still wonder if he was the one who took the extra Money but i can’t be sure.
We left Anette, at her hotel in Baga Beach and left for Anjuna, to our hostel. When we reached to our hostel, we realized that Sunil can’t go anywhere because we were still on the meter and he was constantly asking if we were going to go somewhere again or other wise asking Money for food, saying me-lunch-hungry or me-dinner-hungry.
We still didn’t had a ticket for our trip to North, so we were obsessed with the train ticket issue. People in the Office suggested that we can use the Foreign Quota or the Tatkal Quota. Foreign quota is only for tourists who has a passport and Tatkal is a emergency ticket which you can only buy it 2 days before departure. Both of them were risks. First we tried the foreign quota by going to Pune Station, but they have told us that it can only be bought from Goa, the origin station. So while we were in Goa, we decided to went to the Train station to buy the ticket. The problem was, we thought that the ticket was being able to bought from Madgaon (60km from our hostel) but we realized that it wasn’t the origin station of that train, but Vasco De Gama train station was. There we have finally bought the ticket for 1230Rs(18.8€), we gave nearly that much of a taxi price and spent half a day. But at least, we have a ticket to Delhi now.
We returned back to our hostel and started to look for a place that we can eat. We couldn2t decide on a place to eat because it was really empty. If the flipflops that i was wearing wouldn’t suicided, we2d walk more, but we had to stop at a restaurant called Avalon. It had a dark way of lightning and nearly no costumers inside. We didn’t cared about the food being 1 hour late or the darkness, we have missed the sea so much so concentration was there.
When we returned to Evershine Guest House we have spent 1-2 hours talking with the other guests there, a girl from Colombia and another girl from U.S. The Colombian was also a product designer, the World is small.
The other day when we woke up we found a place from Görkem’s Ipad, called The German Bakery. While we were following the way on the map, it started raining like a proper monsoon day. We have reached to The German Bakery but it was closed. In fact, by the look of it, we’re guessing that it was closed for a long while now. So we decided to try finding a place on the beach. On the beach we have realized that the only open restaurant was in the end of the Anjuna Beach. When we walked to it, we learned that it’s name was Curlie’s. It was crowded inside so we felt relieved. We found ourselves a table and ordered food immediately. With our bacon omlette, chocolate pancake, sometimes rainy, sometimes sunny sea view, we have started to like Goa.
We have ate our lunch there with Calamari and returned to the hostel, slept there for a couple of hours and went out to find a place to eat dinner. We have found a place called Eatopia. I ordered, American Chopsuey and Görkem and Açelya have ordered Hakka noodles. The thing i ate was red noodles with a egg on it. Pretty weird.
After lunch we decided to go to Curlie’s again, since we had no idea where else to go, or how to go. This time there was no place to sit so we took our beers and sitted out side. With the constantly playing trance music, the waves have made a different harmony. After a while i have realized that it has started raining so i went inside to find us a table. After 1 minute everybody ran inside really wet. Noone got a table because they were just too slow. We ordered chocolate and banana pancake.
While sitting we have met a guy from Oman, who was studying in Pune, that told us he can Show us Pune but i don’t know how much time we can spend with him in our last week.
The other day, we took a souvenir photo in Evershine Guest House and took the taxi to go to Anjuna, in order to meet with Anette and Manish. We ate Omlettes and a sandwich at Britto’s cafe and started the way back. With our traffic monster Sunil, there was noting to do but wait, holding to each other very closely. We took a brake in McDonald’s. The day was India’s Independence Day, the day that they have kicked English people out of the country so all the McDonald’s personnel was wearing Kurtas. We liked it very much. We hope that in Turkey they would serve with traditional Turkish clothes on important days.
At around 22.00, we have made 1059.8 km and reached to our home. Çağrı opened the door to us and we have gotten rid of our traffic monster, Sunil.
~Can