Oradan çıkıp istasyon dışındaki turist ofisine gidip şehir hakkında biraz bilgi, birer de harita aldık ve Gateway of India’ya doğru yürümeye başladık.
Yol üzerinde sokak satıcıları hemen önümüzü kesip bize Hint perküsyonu olan Tabla satmak için yanaştılar. Mango ağacı ve cardboard (sıkıştırılmış kağıt) versiyonları olan Tablaları ısrarla satmaya çalışan satıcılar sonunda istikrarları sayesinde hepimize birer tane satmayı başardı. Tam onlardan kurtulduk derken, satıcılar müşterilerini değişti ve bizim elimizdeki Tablaları, kendilerindeki daha iyilerle değiştirmeye çalıştılar. Uzun bir süre derdimizi anlatamadık, zaten var istemiyoruz diye. Bu sırada önünden geçtiğimiz üniversite öğrencilerinin bize gülerek içlerinden yazık dediklerini duyar gibi oldum.
Sonunda arkamızdaki satıcıları atlattık ki bu yaklaşık 15 dakika sürdü. Gateway of India’ya vardığımız anda yağmur çok daha hızlandı ve sertleşmeye başladı. Bu sırada şemsiyeli bir Hintli geldi ve nereli olduğumuzu sordu. Ben de kendisinden tahmin etmesini istedim. İtalyan, İspanyol, Portekizli diye saydı ama tutturamadı, biz de Türk olduğumuzu söyledik. Elindeki yağmurda ıslanmasın diye pvc kaplattırdığı kağıttan bize ufak bir Mumbai turu teklif etti. İlk başta pek sıcak bakmamış olsak da, yağmurun etkisi ile kuru bir araba fikri çok iyi geldi ve turu kabul ettik.
İsminin Raj olduğunu öğrendiğimiz adam, bizi arabalarının yanına götürdü ve Cafer isimli şoförüne bizi teslim etti. Raj’a kendisine nasıl güvenebileceğimizi sorduğumuzda, bize 20 senedir aynı yerde ofisi olduğunu ve 20 sene sonra gelirsek kendisini gene aynı yerde bulabileceğimizi söyledi, tatmin olmuş gibi yaptık ve Cafer’in arabasına bindik.
İlk durak Ghobi Dhat isminde, yüzlerce kişinin elbise yıkadıkları bir yerdi. Biz gittiğimizde öğlen saatleri olduğundan pek yıkayan kalmamış olmasına rağmen, kamerayı görünce coşan biri sayesinde işlemin nasıl yapıldığını çok net görme fırsatı bulduk. Mumbai çevresindeki ‘laundry’lere kıyafet verdiğiniz zaman buraya getiriyorlar ve burada kıyafet yıkıyor ve ütülüyorlar. Turun ilk ayağı bitince çıkıp, kısa bir mesafe uzaktan, Nariman Point’i görebileceğimiz bir balıkçı köyüne geçtik. Bulunduğumuz yerden, Hindistan’ın ekonomik kalbini attıra
n gökdelenler ve iş kulelerinin hemen altında gecekondu mahallesini gören manzaraya bakarak ‘Ne olacak bu Hindistan’ın hali’ dedik.
Marine Drive’ı arabayla geçip, Chowpatty sahilinin ilerisindeki bir Jain Tapınağına girdik. Jain dinine mahsup insanlar, toprağın altında yetişen hiçbir şeyi yemiyorlar. Soğan, patates gibi sebzeleri Jain Restoranlarında bulmak bu yüzden pek de mümkün değil. Tapınağa girerken gene ayakkabılarımızı çıkardık, ancak içerisi iyi temizlendiğinden tüm tapınak kuru ayakla gezebildik. Tapınakta Hintliden çok yabancı vardı.
Tapınaktan çıkıp Hanging Garden adında, Marine Drive manzaralı bir parka gittik. Yağmur
altında fazla kalmak istemediğimizden arabaya döndük. Yol üzerinde Tower of Silence isminde bir yerin önünde durduk ve içeri girmek yasak olduğundan, Cafer bize arabanın içinden, görüş hizasında burası hakkında biraz bilgi verdi. Tower of Silence, Parsi toplumundan insanların öldükten sonra bırakıldıkları bir yer. Parsiler, İran Müslüman olmadan önce Hindistan’a gelmiş olan bir toplum. Eski geleneklerini aynı şekilde yaşatmaya çalışıyorlar. Bunlardan en önemlisi de ölülerini toprağa gömmeyip, vahşi kuşların yemesi için dışarıda bırakmaları.
Son durağımız olan Gandhi’nin evine girip içeride epey vakit geçirdik. 3 katlı olan eve giriş ücretsiz. İçeride bir kütüphane ve auditorium da var. İlk iki katta Gandhi’ye ait fotoğraflar varken üçüncü katta hayatındaki önemli anların maketlerle anlatıldığı bir bölüm var. Maketlerle kim uğraşmışsa ellerine sağlık. Gandhi’nin evinden çıkınca yol üzerinde Victoria İstasyonu’nun önünden geçerken Cafer onun üzerine biraz bilgi verdi.
Cafer, tur bitince bizi turun başladığı Colaba bölgesine geri bıraktı. Karnımız tüm bu 4 saat boyunca çok acıktığından, yemek yemek için bize bir yer tavsiye etmesini istedik Cafer’den. Bizi Baghdadi diye bıraktığı yerin iki sokak arkasında bir restorana yönlendirdi. Masala tavuk ve pilav o kadar güzeldi ki, o bunu okumasa da buradan bir daha teşekkür ediyoruz kendisine. Masasına oturduğumuz yaşlı adama da bize verdiği ‘masadaki biberlerden yemeyin’ tavsiyesi için teşekkür ediyoruz, muhtemelen yemezdik zaten, ama önemli olan düşünmesi.
Yemeğimiz bittikten sonra Haji Ali Dargah’a gitmeye karar verdik. Haritada çok yakın gözükmesine rağmen otobüsle 1 saat 15 dakika sürdü. Bu sırada otobüs kültürü ile biraz aşina olduk. Otobüste tanıştığımız amcadan öğrendiğimiz kadarıyla, Mumbai’de otobüslerde sağ taraftaki ilk altı koltuk kadınlara bırakılırmış. Eğer ayakta kadın yoksa oraya erkekler de oturabiliyor ancak kadın yolcu bindiği anda kalkmaları gerekiyor. Muhabbetimiz daha sonra Hindistan’ın kuzeyine vardı ve bize özellikle Jaipur’a gitmemizi tavsiye etti.
Otobüsle Müslüman mahallesinden geçerken uzun süre sonra ilk kez ezan da duymuş olduk. Otobüsle Haji Ali Dergah’a geldiğimizde bir köprüden yaklaşık 500 metre yürüyerek ulaştık. İçeri girmek için bir bakındık ama içerisi Jain Tapınağına kıyasla çamurlu gözüküyordu, dışarıdan izlemeye ve etrafında fotoğraf çektirmeye karar verdik.
Yemek öncesi yakınlarda bir alışveriş merkezi içinde kahve içip dinlendik. Akşam yemeği için HardRockCafe’ye gitmeye karar verdik orada. Alışveriş merkezi çıkışında bir taksi bulup gideceğimizyeri söyledik. Bu sırada sıkışık trafikte 8-9 yaşlarında bir Hintli çocuk geldi ve Açelya’dan para istemeye başladı. ‘Didi (abla) please’ diye defalarca tekrarladı ve Açelya’nın elindeki davula vurmaya başladı. Bunun üzerine Açelya da, çocuk davulunu çaldığı için ondan ‘Bhaiya (abi) please’ diyerek para istemeye başladı. Neyse ki o sırada trafik açıldı ki kısır bir döngü olmaktan kurtuldu olay.
Yanlış adres yüzünden HardRockCafe’ye gidişimiz yarım saat rötar ile sağanak yağmur altında taksi aramakla geçti. Mekanı bulduktan sonra bizi masaya almak için 15-20 dakika beklettirdiler.
Tıka basa yemek yedik ve garsonlardan YMCA şovu izledik.
Çıktığımızda yağmur iyice artmış olduğundan geceyi orada sonlandırıp eve dönmeye karar verdik. Tren istasyonunun sel yüzünden kapanmış olduğunu öğrenince ister istemez eve taksi ile döndük. O kadar yağmur vardı ki bindiğimiz taksi dahil, tüm arabalar sokakta yüzüyordu. Nerede olduğumuzu takip etmek için Görkem’in Ipad’ine devamlı bakıyorduk. İçinde herhangi bir sim kart olmamasına rağmen nerede olduğunuzu haritadan gösterebilmesi korkutucu olduğu kadar işe de yarar bir özellik.
Nihayet 45-50 dakika sonra eve vardık. Evde bizi Guava sulu vodkalar ile bekleyen Tanmay’la tekrardan oturup İstanbul’dan ve yemeklerden ve birçok farklı konudan bahsettik.
As soon as we woke up, we went out and found a rickshaw to take us to the Malad Train Station and bought our tickets to the first train that leaves to Churchgate. It’s easy to understand that the train is a very common way of transportation, just by looking the handles that are swinging from the top. During the train trip, we looked at the ventilators on top and the panorama from the train, while the other passengers were looking at us. After 1 hour and 15 minutes, we reached our destination and went to the tourist Office near by. We have gathered some information about the city and took a map for each of us. We left there walking to the Gateway of India.
While walking the Street vendors have surrounded us, trying to sell an Indian percussion called Tabla. There were Mango and cardboard ones possible. With their unfinished enthusiasm they have managed to make all of us buy one. When we started to think that they’ll leave us in peace now, they have changed their costumers and started saying the drums we bought are bad so we should exchange with them. While they were with us, we walked in front of a university and i almost have heard the students smiling and feeling sorry for us.
We have ignored the vendors and thankfully after 15 minutes they have went. When we reached to Gateway of India the rain has became even worse. There, an Indian guy with an umbrella aproached and asked where are we from and i asked him to guess. He said Italian, Spanish and Portaguse. So i told him that we are Turkish. He showed us the brochure of a city tour that he has laminated with pvc, in order to keep it dry in rain. First we didn’t thought that it would be a good idea but the idea of a dry car has tempted our minds so we agreed.
He told us that his name was Raj and made us meet with one of his drivers, Cafer. We asked Raj, how can we trust him. He said that he Works in the same place for 20 years and after 20 years if we’d return to Mumbai, we’d find him there. We acted like we trusted him and got in the car with Cafer.
First stop was an open laundry called Ghobi Dhat. Hundreds of people go there and wash clothes. Even though it wasn’t crowded, thanks to a guy who got really excited when he saw the camera, we learned how it’s being done. When you give your clothes to Laundries near Mumbai, they bring them here and they are being washed and ironed here. After the first stop we went to a fishers village where we can see Nariman Point from a distance. From the place where we were standing, the skyscrapers and the slums were next to each other. Cafer told us that, in India, the rich gets richer and the poor get poorer.
Driving from the Marine Drive, we have passed the Chowpatty beach and entered a Jain Temple there. Jain people doesn’t eat whatever grows under the ground. So it’s not possible to find vegetables like onion or potatos in Jain Restaurants. We had to take our shoes while entering the temple, but it was being cleaned regularly so our feet remained dry all the time. And one little useless information is, there were more foreign people then Jain people in the Temple.
Leaving the temple, we went to a park called the Hanging Garden, which has a Marine Drive view. The rain was getting annoying so we didn’t stood there for long time. On the road Cafer stopped the car and showed us the Tower of Silence. It’s forbidden to enter inside except fort he monks, so he told the story from outside. The Tower of Silence is a place where Parsi people are being left, after they are dead. Parsi’s have arrived to India, before Iran has became Muslim. They are trying to continue their traditions like old times. The most important of them is not to bury the dead but leaving them to the Tower of Silence for vultures to eat the dead bodies.
Our last stop with Cafer was Gandhi’s house. We have spent a long time there. It was free to enter to the 3 floored house, which had a library and auditorium inside. First and the second floors were full of Gandhi’s photographs. On the top floor, there were miniature models of the important scenes in Gandhi’s life. Whoever did those, we congratulate them. After leaving the Gandhi’s house we have passed in front of the Victoria Station, and Cafer gave us information about it.
When the tour was finished, Cafer dropped us back to the place where we started, Colaba. We got really hungry after this 4 hour tour so we asked him to recommend us a restaurant near by. He said that there is a restaurant 2 blocks away called Bhagdadi. The Masala Chicken and rice was so goo that we’re thankful for him. There was no free space so the waiter made us sit next to an old men, who has recommended us not to eat the pepper which was on the table. We’re also thankful to him, although i don’t think none of us would eat it anyway.
We decided to g oto Haji Ali Dargah, after leaving the restaurant, so we found the bus stop and tried the bus this time. Although that Dargah was looking close on the map, it took 1 hours and 15 minutes to reach there. In the bus we have met an man and had a small chat with him. He told us a little about the Bus system in Mumbai, such as the first 3 rows on right side are reserved for women. When there is no women, men can sit there but when there is a woman without a seat, the man has to stand up. Then our topic changed to North of India. He reccomended us about visiting Jaipur. While passing the Muslim neighborhoods, we have heard the Ezan fort he first time in India. When we have reached to Haji Ali Dargah stop with the bus, we had to walk 500 meters from a bridge to go there. We considered entering inside but it looked mudy compared to the Jain Temple. We decided to look from outside and take photos.
Before dinner, we went to a shopping mall to drink coffee and freshen up. There we have decided to eat in HardRockCafe. We found a taxi in front of the mall and told the place we wanted to go. There was lots of traffic so a little Indian boy came and started asking Money from Açelya, saying ‘Didi(sister) please’ for a long time and started to hit the drums on Açelya’s hand. So Açelya started to ask him for money, saying ‘Bhaiya (brother) please’. Fortunately the traffic disappeared so the chain has broken without noone getting any money.
Because of the wrong address, we had a delay of 30 minutes and had to stay under the rain while waiting for a taxi. Once we found the address, they made us wait for 15-20 minutes in the bar. We have watched the waiters do a YMCA dance. We were stuffed when we we left there. Seeing the rain we decided to finish the night in that point so we wanted to go to the train station, but they told us the train station is not working because of the floods, so we had to find a taxi. The water was so high that the cars were swimming, including our taxi. To see where we were Görkem used his Ipad. Even though there was no sim card in it, Ipad was showing where we were. It’s kinda scary and helpful in the same time. After 45-50 minutes of a taxi ride, we reached home. At the door Tanmay has greeted us with Guava juice with Vodka. We continued our talk about İstanbul, food and lots of other things.
~Can
No comments:
Post a Comment