
Meditation effect on a turk. Yeah we know.. a little different than you think.
Meditasyonun Türk insanı üzerindeki etkisi.
Nerve from stajagittikgelcez on Vimeo.
Nervous moments in Pune traffic with Tarun, Gorkem and Can. Watch with head phones in order to hear the whispers.
Tarun Gorkem ve Can ile Pune trafiginde gergin anlar. Kulaklıkla dinlerseniz, fısıltılı konuşmaları duyabilirsiniz.
Dün Seema, Manish Kumar, Anette ve üçümüz iş çıkışı kendimize Hint kıyafetleri almak için Fabindia adında bir dükkâna gittik. Bildiğimiz kadarıyla, kalitesi itibariyle gözün kapalı alabileceğin bir yermiş. Yolda bizdeki tulumba tatlısına benzer bir şey görüp onu denedik. Jalebi isminde küçük simit formunda tulumba tatlıları.
Fabindia’da kendimize kısa ve uzun ‘Kurta Pajama’lar aldıktan sonra bir sonraki dükkân olan WestSide’a gittik. Orada Açelya kendine bir Dupatta aldı. Dupatta, şal mantığında kullanılabilen ve birçok rengi mevcut olan aynı zamanda dokunduğunuzda hissi de çok güzel olan bir kıyafet türü.
Bu sabah Manish Kori bizimle tipik bir Güney Hindistan kahvaltısını paylaştı. Öncelikli olarak Pirinç tozundan yapılan ve süt hariç hiç bir şey konmayan, buharda pişirilerek yapılan ‘İdli’yi denedik. Hindistan cevizinden yapılan biri acılı biri de çok acılı olmak üzere iki tür ‘Chutney’ ve bir adet kızmızı tonlara ‘Sambar’ sosuna batırarak yediğimiz ‘İdli’den sonra, muz yaprağına sarılı bir şekilde gelen ve epey yağlı olan ‘Dosa’yı denedik. Ağzımızda soslardan kalan acı tadı geçirmesi için de Pradeep bize KemalPaşa tatlısını andıran ‘Gulab Jamun’ sundu. Biz de çok mutlu olduk, afiyetle yedik.
Yesterday, Seema, Manish Kumar, Anette and three of us went to a store called Fabindia, after work. As far as we were told, this was supposed to be a store that you can buy clothes without any doubts about the quality. On the way to there we have seen a desert, very similar to a Turkish desert called ‘Tulumba’. The desert was torus shaped and called ‘Jalebi’.
In Fabindia, we have bought short and long ‘Kurta Pajama’s and we left the store in order to g oto another store called WestSide. There Açelya has bought herself a ‘Dupatta’ which is a scarf-like fabric with different varieties of colors that you can cover your neck with, and that has a really nice feel of touching it.
This morning, Manish Kori has shared his typical South Indian breakfast with us. First there is a ‘İdli’ which is being made with noting but boiling rice powder and milk. Then we have dipped them to different sauces like 2 kinds of ‘Chutney’; one spicy, one very spicy and a red sauce called ‘Sambar’. Then the ‘Dosa’ has followed them, being served on a banana leaf as a plate. When the breakfast finished, Pradeep has offered us ‘Gulab Jamun’, which is a similar desert called KemalPaşa, in Turkey. We have accepted it happliy and enjoyed it very much.
~Can
Sabah kahvaltımızı edip otelden çıktık ve Mahabaleshwar’a doğru yola koyulduk. İlk bulunduğumuz yerde 8-9 üyesi olan bir maymun çetesi ile karşılandık. Poz vermeyi çok seven maymunlar, manzaraya karşı fotoğraf çektiren insanların yanına geçip fotoğraf çektirmeye başladı. Ancak insanların da sahneyi terk etmesi ile, tüm dikkat onlarda yoğunlaştı. Oradan sonra biraz yürüdük ve yeşilin dolu dolu gözüktüğü tepelere vardık. Aklımıza Hobbit köyü Shire gibi renkler bırakan tepeden akan şelale ve olağanüstü manzarası bizi kendine hayran bıraktırdı. Bol bol fotoğraf çektirdikten sonra Mahabaleshwar’ın tapınak kısmına gittik.
Tapınakta herkesin ayakkabıları çıkartması ve kadınların vücutlarını kapatması gerekiyor. Erkekler istediği çıplaklıkta girebiliyormuş ama hava serindi, üstümüzü çıkarmadık. Çıplak ayak ile girip, tanrılarına başta Hindistan cevizi ve nakit para ve daha sonra tanrının tercihi olan sebze ya da meyveyi adayan Hintleri izledik. Adaklar için tapınakların hemen dışında bir çok dükkanda Hindistan cevizi ve türlü meyve ya da sokakta küçük kız çocukları 10rupiye sebze satarken bulmak mümkün.
Tapınaktan sonra gene kutsal bir mekan olarak kabul edilen bir yeri ziyaret ettik. Buranın kutsal sayılmasının sebebi, 5 farklı nehrin birleşmesi. Hindu dinine göre her nehir de ayrı bir tanrı olarak kabul edildiğinden, burası teknik olarak 5 tanrı gücünde. Akan suda yüzümüzü yıkayıp kutsandık.
Çıkınca, yanımıza gelen insan canlısı inekle vakit geçirdik. Açelya'yı çok sevdi kendisi, kıskanmadık değil. Arabaya atlayıp Mahabaleshwar'ın şehir kısmına gittik. Sisten ya da bulutlardan ötürü iki dükkan öteyi görmek dahi zordu. Sudhir ile bir restorana girdik ve tavuk sipariş ettik. Vitrindeki yeşil tavukları görüp onlardan istedik. Restoranın tuvaletine giderken, tavukların temizlenme anını görmek inanılmaz bir tecrübe oldu. Yağmur suyunda yıkanan tavuklar kesilip servise hazır hale geliyordu. Tadı çok güzeldi, tadı pisliğinde. Yemeklerimizi yiyip çıktık ve Strawberry Fudge yemeye gittik.
Dönüş yolunda molamızı Mapro Garden adında bir yerde verdik. Mekan eski bir fabrika olarak kullanılırken, daha sonra fabrikanın daha merkezi bir yere taşınması ile boş kalmış bir yer. Sahipleri de 'proper veg' restoranı olarak işletmeye başlamışlar. Tekrar yola koyulup Pune yakınlarında CafeCoffeeDay adında bir cafede durduk ve orada baharatlı bir çay olan Masala çayı denedim. Masala bir tür baharat değil, aksine, bir çok baharatın karışımı olarak kullanılıyor. Bu yüzden Bolywood filmlerine de Masala filmleri deniyor. İçinde neyden ne kadar bulabileceğinizi bilmek mümkün değil.
On the way back to Pune, we took a brake at Mapro Garden, which used to be a factory. After moving the factory to another place, the owners have decided to use the old factory as a restaurant that sells proper veg food. We left the place and stopped on our last stop before Pune. It's a cafe called CafeCoffeeDay. I tried the Masala tea which was spicy. Masala is not a spice by itself but it's a combination of a lot of spices. That's why the Bolywood movies are being called Masala movies. You don't know what you'll have, or in which amount.
~Can
Sudhir bizi haftasonu için Panchgani ve Mahabaleshwar isimli yerlere davet etti. Indi’ye yeni katılan Finli stajyer Anette’in de gelmesiyle 5 kişilk tursit grubumuz Sudhir’in arabasıyla yola koyuldu. Yolda midelerimizi test etmemek için öğle yemeği durağımız, Aile restoranı, McDonald’s oldu. Hindistan’da McDonald’s’lar et olarak sadece tavuk servis ediyor. McDonald’s yemek istemeyenler için aynı yerin hemen yanında bir de Dominos Pizza vardı. Yolda ikinci molamızı bakkalı andıran, mekanın hemen dışında 2 adet masası ile çay servisi yapan bu yerde verdik. Buradaki Hintli teyzeler, Sudhir’e bizim nereli olduğumuzu sordu; Sudhir de Pune’liler dedi ama teyzeler pek inanmadı. Sütlü çaylarımızı içip yola devam ettik.
Üstü kapalı olan at arabasında giderken, sürücü de bize ilginç bilgiler veriyordu. Hint efsanelerinden uzaylı teorilerine kadar ilginç bilgiler öğrendiğimiz yolculuğumuz bittiğinde, at arabasından indiğimiz yerde, küçük bir şelaleyi andıran merdivenlerden inip, 1986 yılında cafeye çevrilmiş bir mağarada oturup gene sütlü çay içtik, ancak bu sefer yanında kızartılmış soğan da vardı. Masaların ve sandalyelerin kesilmiş ağaç köklerinden yapıldığı cafede, mobilyalar kesme ve cilalama hariç herhangi bir işlemden geçmemişti. Yamuk masamız, kuru bir mağara, sıcak sütlü bir çay ve ıslanmamak..
Ardından yorulduğumuzu fark edip Surya Hotel isminde bir yere girdik. Güneş manasına gelen Surya sayesinde, en temel Yoga hareketi olan ‘Güneşi Selamlama’nın Hintçesini öğrenmiş olduk; Surya Namaster. Yanlış anlaşılmasın güneş yoktu, buralar böyle Muson.
The weekend was pretty busy so we i’ll write separated.
Sudhir has invited us to places called Panchgani and Mahabaleshwar. New iinter for Indi, Anette has also joined us so our tourist group of 5 has departed from Pune. In order not to test our stomachs that day, we ate in a family restaurant, McDonald’s. In India, the McDonald’s are not selling any kind of meat except for chicken. There was also a Dominos Pizza right next to the McDonald’s, for who wishes to eat a pizza. Our second stop on the way was a small shop with 2 tables in front of it to serve tea with milk. The old Indian women, asked from where we are to Sudhir. He said that we are from Pune, but the women didn’t seemed to belive that so we drank our tea and continued our trip.
As we climbed the mountains slowly, we realised the flat surfaces on the view. We learned that these half mountains were called ‘tabletops’. After a journey of more then 3 hours, we have arrived to our first spot, which was a common shooting area for Bolywood movies. We parked the car and started walking around and enjoyed the view of clouds that has been stucked between mountains and different tones of green, with a little touch of rainy weather. Further away, there were lots of examples for tabletops. From a distance, they were looking as if they were being cutted by someone, or something. What we have learned was they were s oflat that it was possible to play football or cricket over them.